MÂNÂ
Kare kod (QR). Okumasını bilen için bir mânâsı vardır. |
Apartman komşuluğundan Uluslararası Uzay İstasyonu’na, insan eliyle geliştirilen hiçbir sistemi bu iki boyutlu temelden bağımsız değerlendiremeyiz. Ve bu iki boyutun at başı gittiğini unutmayalım. Ancak, kapitalist anlayışın belindeki padişah kuvveti ile ıstırap çeken dünyanın daha çok madde ekseninde aksadığını da göz önünde bulunduralım. Bundan ötürü, mânânın eksikliğinden dem vurmak yerinde olacaktır.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi "nöral ağlar..." |
RSS akışı besler gibi durmadan çalışan beyindeki sinir bağlantılarının her gün oluşturduğu binlerce düşünceyi bir akarsuya benzetelim. Bağlantıların bütünü de akarsu yatağı olsun. Nörobilim konusunda popüler seviyedeki kıt genel kültürümle şunu söyleyebilirim: Yatağın çizdiği yolda gitmeye mecbur olan ırmağın zamanla yatağı değiştirme özelliğine sahip olması gibi, düşünceler de onları oluşturan sinaptik (sinirsel) bağlantıları nitelik ve nicelik olarak değiştirebiliyor. Sonra daha farklı düşünceler oluşuyor. Daha farklı düşünceler, sinapsları daha daha farklı biçimlendirip yine gelecekteki düşüncelerin farklılaşmasını sağlıyor. Buyurun size nur topu gibi bir yumurta-tavuk döngüsü.
Demek ki, bir önceki yazıda belirttiğim “verilenler-istenenler” hikâyesi ta beynimizin içinden itibaren geçerli. İlk düşünce kırıntısını ilk sinir hücresi yarattı veya ilk hücreyi bir düşünce (irade) yarattı... Hiç önemli değil. Asıl önemli olan, verileni değiştirme ve değişmiş olana yaslanma yeteneği. (Hem de sınırsız krediyle).
Bunun bir başka sonucu ise, akarsu ile yatağın, düşünce ile beynin, yani az önce belirttiğim gibi mânâ ile maddenin etle tırnak gibi olduğudur. O halde, bu dengeyi gözettiğimiz sürece gerçekten özgürüz ve aslında ele ayağa takılmış prangalarımızın suçlusu bizleriz. (Umarım, bu vesileyle birileri rastgele akıllarına gelen her iki sözcüğü etle tırnağa benzetmeden önce iki kere düşünür). Gerçekte kişi, ne düşünüyorsa odur. Her insan, beynini kullandığı ölçü ve biçimde vardır. Yine de bu ölçü ve biçimin koşullar ve olanaklar tarafından dizginlendiğini gözardı etmiyoruz.
Bunun bir başka sonucu ise, akarsu ile yatağın, düşünce ile beynin, yani az önce belirttiğim gibi mânâ ile maddenin etle tırnak gibi olduğudur. O halde, bu dengeyi gözettiğimiz sürece gerçekten özgürüz ve aslında ele ayağa takılmış prangalarımızın suçlusu bizleriz. (Umarım, bu vesileyle birileri rastgele akıllarına gelen her iki sözcüğü etle tırnağa benzetmeden önce iki kere düşünür). Gerçekte kişi, ne düşünüyorsa odur. Her insan, beynini kullandığı ölçü ve biçimde vardır. Yine de bu ölçü ve biçimin koşullar ve olanaklar tarafından dizginlendiğini gözardı etmiyoruz.
Şimdi, dilimiz yettiğince bazı örnekler verelim:
Ferforje demir |
i) Altı ok, yalnızca zamanında CHP programına dahil edilen altı siyasî ilkeyi simgelemez. Altı ok aynı zamanda, Üçoklar (Dağ Han, Deniz Han, Gök Han) ve Bozoklar (Ay Han, Gün Han, Yıldız Han) demektir. Bugün ise altı ok, CHP'nin ferforje demiridir.
Varlık sebebi olan mânâlara (Başta Mustafa Kemal Atatürk) sırtını döne döne Taşnaksütyun’u andıran CHP’yi tanıyabilen varsa buyursun, anlatsın! İnönü’den itibaren CHP’yi çekip çeviren kadroların beyin yapısına dair vakit harcamak benim işim değil. Önemli olan bundan sonrası. İşgal döneminde “Ama Devlet-i Âli var!” deyip 600 yılın sahibi olan milleti gâvur postalının altına iten münafıklara tarih nedense çok yer vermez. Peki, tarihi 100 yılı bulmayan CHP’ye halen daha Atatürk’ün partisi diyenler Atatürk gibi devrimci midir?
Ezber devirmek beyinsel etkinliğin önemli bir lokomotifidir.
Düz mantık (Aristo mantığı) sizi hesap etmediğiniz noktalara sürükler. Elbette doğru birdir. Ancak, sebep ve sonuçlar çok boyutlu olur.
Siz de çok boyutlu (analitik) düşünün.
Gaivs Ivlivs Cæsar |
iii) Cæsar, Julii sülâlesinden Roma'nın başına geçmiş adamın adıydı. Öylesine etki bıraktı ki, bu isim imparatorluk makamının adı oldu. Hattâ, Rusların "çar" ünvanı ve bizdeki “Kayseri” de bu isimden gelir. Tahmin edeceğiniz gibi, Caesar’ın gerçek telâffuzu /kaesar/ veya /kayser/ olmalıdır. Zaten /sezar/ da İngiliz telâffuzudur.
Kullandığımız sözcüklerin tümü, beyninizdeki savaş meydanında birer askerdir. Lejyondaki her askerin huyunu suyunu, kökenini, kültürünü bilmek gibisi var mı?
Dil hakimiyeti, beyin hakimiyetinin anahtarıdır.
Antep Protestan Koleji |
Hazır bilgi beyni güdük bırakır! Bağımlılığı kabul etmeyin ve iyi araştırın.
Kampanya tellalı ruhsuz yaratık |
v) İndirimler, kampanyalar, sürpriz hediyeler... Bunlar erken kapitalist dönemde icat edilmiş pazar genişleten, stok eriten, düşük maliyetli reklam sağlayan tedbirler. Günümüzde işin rengi değişmiş durumda. Adamlar neyi alacağınıza kendileri karar veriyor ve hayatınızda söz sahibi oluyorlar! Süpermarket tahakkümü öyle bir noktaya geldi ki, artık ihtiyacınız olanı değil, size dayatılanı almak zorundasınız. Yoksa, “kazık” yersiniz. Bugün, ihtiyacınızı tam olarak karşılamayan filan şu üründe korkunç bir indirim var! Onun yerine ihtiyacınızı tam olarak karşılayan ürünü almak “enayilik” oluyor. O halde çok düşünmeyin ve kazık yemeyin. Bakın, mecbur bıraktılar. Mutlu musunuz?
Demek ki, sorgulamaya daha sabah kahvaltısında başlamak gerekiyor. Bolca sorgulayın.
Saydığım bu örnekler eleştiriye açık olmakla birlikte, örneklerden çıkartılan dersler uygulanırsa demir (ruh, akıl, beceri, tecrübe, vb) paslanmayacaktır. Zalimliği elden bırakmayan bir hayatın gerektirdiği uyanıklığa dair bir giriş yapabildiysem ne mutlu bana!
Zulmü yenmek için gereken donanımı elde etmek uyanıklık ister. Uykuda yaptıklarımızdan belki bir sonuç çıkartılabilir ancak amacı ve anlamlı yoktur. Oysa, anlam yitimine uğrayanlar intihar bile edemezler...
Devam edecek...
Zulmü yenmek için gereken donanımı elde etmek uyanıklık ister. Uykuda yaptıklarımızdan belki bir sonuç çıkartılabilir ancak amacı ve anlamlı yoktur. Oysa, anlam yitimine uğrayanlar intihar bile edemezler...
Devam edecek...
OZAN PEKGÖZ
ozanpekgoz [*] gmail.com
ozanpekgoz [*] gmail.com