Sayfalar

18 Mayıs 2012 Cuma

#02 MUSA'NIN YAHUDİLERİ VE ... (I)


            Musa peygamberin kavmi ile yaptığı serüven herkes tarafından az ya da çok bilinen bir vakadır. Bu serüven İsrailoğullarının lânetlenmesi ile biter. Müslümanlık inancında en azından böyledir.

            Bu olay genelde din adamları tarafından anlatıldığı için konu hep Allah’ın büyüklüğüne, varlığına, kudretine ve mucizelere bağlanmıştır. Tanrı’nın ne istediği ve bunu hangi yolla yaptığı konusu geleceğe ışık tutmak için pek irdelenmemiştir. Hayata, insanın kişiliğine, topluluklara tarihsel ders ve örnek olması yönünden pek bilinmez.

            Musa bir Mısırlıyı öldürmüş ve bunun ile beraber sonradan, sarayda firavun adayı olacak olan Musa’nın İsrailoğlu olduğu anlaşılmıştır. Bir Mısırlıyı (Kıptî’yi) öldürmenin cezası ölümdür. Bu firavuna uygulanabilecek bir ceza mıdır? Aslı Mısırlı olan diğer firavun adaylarını düşünürsek, Musa’nın İsrailoğlu olması bu cezanın hemen uygulanması için yeterli sebeptir.

Firardan sonra

            Musa Mısır’ı terk eder. Senelerce Medyen yurdunda geçen bir ömürden sonra, Sina Dağı’nda aldığı bir emir ile hayatı değişir. İdam cezalısı olmasına rağmen Mısır’a gelip Firavun’a “Sen insanların Rabbi değilsin. Beni insanların asıl Rabbi gönderdi ve bu kavmi alıp gideceğim.” diyecektir. “Rab” kelimesi Arapça kökenlidir. Türkçede “sahip” anlamına gelir.

(a. (sa:hip) 1. Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik. 2. Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil: Bilgi sahibi. Zevk sahibi. 3. Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse. 4. mec. Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse.) Büyük Türkçe Sözlük

Mısırdaki yönetim sistemi…

            Mısırdaki firavun kendisini İsrailoğullarının ve tüm insanların rabbı konumuna oturtur. Halk da firavunun kuludur.

            “Kul” Arapça bir kelimedir. Türkçe karşılığı “köle” ye denk gelir.

(a.  1. tar. Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir, abd. 2. Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse. 3. mec. Herhangi bir şeye aşırı derecede bağlı olan kimse: İçkinin kölesi. Paranın kölesi) BTS.

            İsrailoğulları firavun için karşılıksız ve ölümüne (sadece karın tokluğu da diyebiliriz) çalışırlar. Şöyle ki;

            Şu an çalıştığımız gibi çalıştığımızı düşünün ama meselâ bunu karın tokluğuna yapıyoruz. Güneş doğuyor, çalışmaya başlıyorsunuz. Güneş batıyor, evinize çekiliyorsunuz. Karnınızı doyurmak için ne veriliyorsa o kadar doyuyorsunuz. Kendiniz üzerinde tasarruf yetkiniz yok. Recep Tayyip Erdoğan yakınınıza geldiğinde ya da gördüğünüzde namazdaki gibi secdeye kapanıyorsunuz. Günün belli saatlerinde tüm Türkiye Ankara’ya dönüyor ve secdeye kapanıyor.

            İşte, İsrailoğullarının o gün halleri bundan ibaret.

            Bu rab inancını yüreklerde sağlam tutmak için sistemin kuralları katı ve net. Cezalar ağır ve gecikmesiz uygulanıyor. İsrailoğulları bu kurallara uymaz ise, yapana kadar cezalandırıyorlar. Direnirlerse, ölene kadar...

            Firavun sahipliğe soyunmuş, halk da doğal olarak ve mecburen ona secdeye…

            Musa bu şartlarda Mısır’a dönecektir. İdam cezalısı olduğu halde, “Sen Rab (sahip) değilsin.  Bunlar da kulların (kölelerin) değil. Beni her şeyin sahibi gönderdi. Yaptığın bu işi bırak ve bu kavmi benimle gönder”, diyecektir. Üstelik genel kanıya göre Musa peltek ya da kekemedir.

            Musa’nın tartışmaları senelerce sürer. Birçok mucize ve meydan okumalara sahne olur Mısır diyarı.

Peki, bu süre içerisinde İsrailoğulları ne yapmaktadır?

            Seyrederler! 
 
Evet seyrederler! Seyredenler kimlerdir?

Kurtarıcı olarak gönderilen Musa’nın Mısır’da idam cezalısı olduğunu söylemiştim. Bir an kendimizi o zamanda yaşayan İsrailoğullarının yerine koyalım. Musa yanımıza gelir ve Firavun’a söylediklerini bize de söyler. Ağzımızdan düşürmediğimiz Allah en sonunda yardımını yollamıştır. Musa bize Allah’ın adına konuşur. Bizi bu zulüm dolu yurttan götüreceğini ve yeni kuracağımız hayatta bize yardım edeceğini söyler. Üstelik bize kurtuluşu getiren, o sözleri söyleyen kişi idam cezalıdır. Dikkat! Ülkemizde kendisini Allah yerine koyan ve bizim de secde ettiğimiz adama bize söylediklerini söyler ve sağ olarak yanımıza gelir! Bir de bonus olarak mucizeleri vardır. 

Evet, şimidi durun ve hayal edin, ben olsam ne yapardım diye. Evet, ne yapardınız?

Ne diyeceğimi bilemedim diyenler için bir örnek vereyim. Atatürk halkı arkasında toplarken, halkına “kul” diyen sultan, Atatürk’ü ve onun ile yürüyen halkı “kâfir” ilân etmiş, bağımsızlık mücadelesi veren milletin üzerine ordu yollamıştır! Halife’nin bu yüksek (!) ön görüsünü emir bilip ayaklanan şeyh efendileri saymıyorum bile. Atalarımız Atatürk'ün arkasında toplanmış ve hücum etmiştir. Üstelik mucize filan beklemeden...

Kurtuluş mücadelesi verilirken, atalarımız göğüs göğse Anadolu’da Yunan'la boğuşurken, İstanbul basını “maceracılar”, “Bunlar bizi rezil edecekler” gibi görüşler, başlıklar atıyordu gazetelere. Yunan denize döküldükten sonra aynı gazetelerin başlıkları ve köşe yazarları “bu bir mucize” demiştir.

Atatürk bu gazeteler ve köşe yazarları için şöyle der: “Kimi basın bu yaptığımıza mucize diyorlar. Beyler bunu biz yapmadık mı?"
 
            Bir Mısırlıya itaatsizliğin kırbaç, secde etmemenin cezası ölüm iken; Musa Firavun’a söyledikleri ile Mısır kanunlarına göre cezasını çoktan hak etmiştir. Fakat senelerce Firavun Musa’ya dokunmaz. Firavun’un kulları durumu seyrederler. Hatta Musa’yı alt etmek için toplanan Mısırlılar bile Firavun’un tehditlerine rağmen Musa’ya katılır.

            Zaman zaman da İsrailoğulları, “Sen yokken de zor durumdaydık. Sen geldin yine zor durumdayız”, diye isyan ediyorlar.

            Bir önderin arkasında malı ve canı ile birleşen bir milletin torunları olan bizler, bu İsrailoğullarının senelerce egemenlik için neden beklediğine pek anlam veremeyiz. Öyle yaşayacağımıza her şeyimizi feda etmeyi tercih ederiz.

                 Musa senelerin sonunda kavmini alır ve Mısır’dan ayrılır. Deniz yarılır ve karşı kıyıya geçilir. Firavun ve ordusu deniz içerisinde yok edilir. Artık Musa’nın kavmi için hiçbir korku kalmamıştır. Gözleri ile görmüş ve şahit (şehit) olmuşlardır.

(Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik). – Kassas 28–47

            Musa’nın kavminin Firavun’un yok oluşunu görmeye ihtiyacı vardır. Musa’nın senelerce Firavun’a dil dökmesinin, sanki Firavunu ikna etmek için yaşandığı zannedilir. Aslında yaşanan süreç, bağımsızlığını, kendi hayatı hakkında karar verme ve kendi hayatını yönetme tasarrufunu “güç Firavun’da” bahanesiyle korkuyormuş gibi Firavun’a teslim etmiş İsrailoğullarına; olunacaksa bir tek Tanrı’ya kul olmaları ve egemenliklerini kendi ellerine almak için inançlarını yükseltme, korktukları şeye aslında kendilerinin inandıklarını gösterme süreciydi.

            Evet, İsrailoğullarının gizlediklerini açık etmesiydi Allah’ın istediği. Musa bu yüzden peygamber olarak geldi. Tembel, fesat, ikiyüzlü oldukları ve arkadan iş çevirdikleri için Firavun onları kolayca kontrolü altına aldı. Bilimden yoksun yobazlardı. Önce Mısırlıların bilimi ve çalışkanlığı onları kuşattı. Kendilerine seçtikleri önderler de kendi içlerinden çıktığı için bilimden ve çalışkanlıktan uzaktılar. Zaten ilk onları kuşattı Mısır kültürü. Bu önderler ilk olarak kendi inancını ve halkını sattı. Ve Mısır’da Yahudiler üzerinde söz sahibi oldular ve tabiî ki servet... Satılanlar da bu karaktersiz önderleri başına rastgele seçmedi. İşlerine öyle geldi. Sadece yöneticiler kendi çıkarlarını gözeten hain değildiler. O önderleri başlarına kendi içlerinden seçtiler. Kendileri gibiydi. Bu yüzden halk yöneticilerinin kendilerini satacaklarını önemsemediler. Kendileri olsa, onlar da satardı çünkü. Halk ve yönetici arasındaki fark sadece yönetenler daha büyük pay sahibidir. Her anlamda. Servet, onursuzluk veya teslimiyet...

            Cengiz Han’ın önünde aç ve açıkta sonunu düşünmeden Anadolu’ya göç eden, Ertuğrul Gâzi önderliğinde Osmanlı’yı kuran Kayı Türkleri;

            Mekke’deki sistemi reddederek, boykot yaşayarak ve Medine’ye göç eden Muhammet önderliğinde Arap devletini kuran Araplar;

            Anadolu’da kendi hayatı ile ilgili tasarruflarını başka milletlere vermemek için Atatürk önderliğinde birleşip Yunan’ı denize dökerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atalarımız;

            Her millet gibi biz de yozlaştık ve tembelleştik. Hatta sultanımızı Rab yerine koyduk. Onlar da bize “kul” dediler. Kabul ettik ama uyanık davrandık. Kurtuluş Savaşı ile bedelini ödedik.

            Önder ve seçilenler meselesi dünya var olduğundan beri vardır. Sistem nettir. Asıl önemli olan önderin söylemlerinin içeriği değil, önderlerin arkasında yürüyenlerin ne yaptıklarını bilerek yürümesidir. Şu da bir gerçektir ki, hiç kimse işine gelmeden bir önder ya da yönetici kabul etmez. Kimilerin işi tek kişilik, kimilerinin iki kişilik, kimilerininki aileleri, kimilerinin milletidir.

Tam bağımsızlıktan sonra

            Mısır’dan çıkılmış, deniz kapanmış, Firavun ve ordusu yok olmuştur. İsrailoğulları’nın tüm korkularının son bulduğu andır. Artık Musa’nın görevi olan “Rab” ve “Kul” dengesinin kırılması için hiçbir bahane kalmamıştır. Kimsenin “Bizi zalimler yönetiyordu. O yüzden boyun eğdik, bir uyarıcı da gelmedi ki...” diyemeyeceği an!

(İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilahları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilah yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.” — A’raf  7–138)

            Musa kavmini denizden geçirdikten hemen sonra, daha ayaklarındaki çamurlar kurumadan isyana başladılar.

(Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.) Bakara 2–61

            Beslenme ve barınma ile ilgili hiçbir sıkıntıları yoktu. Yine isyan ettiler.

(Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.) Bakara 2–51

             Musa vahiy için dağa çıktı, dönüş süresi uzatıldı. İsrailoğulları firavunun inandığı dindeki Tanrı Apis’in (boğa) heykelini yapıp ona taptılar.

            Daha birçok insanın içinde gizlenen ikiyüzlülüğe örnek verebiliriz. En sonunda bu ikiyüzlülük sebebi ile de lanetlenmiştir.

            Bir millet kendi sorumluluklarını başka birinin eline bırakamaz. Aslında bu olay millet ile ilgili değildir. Milleti oluşturan bireyleri ilgilendirir. Eğer bir kişi kendisinin ve ailesinin geleceğini düşünmez ise, o çağları bırakın bugün bile hoş karşılanmaz. Asalaktırlar ve tembeldirler. Asalaklar birine yapışırlar. Yapıştıkları ile hayatta vardırlar. Kendi geleceklerini bina etmek gibi bir dertleri olmadığı için bir zaman sonra yapıştıkları kişilerin kurallarına uymak zorunda kalırlar. Kendilerine bakmanın yöntemini unuttuklarından, yapıştıkları akıllı olursa asalaklar onlara teslim olurlar. Her şeylerini kaybederler. Bu kişilerden oluşan millet de aynı sonucu yaşar. Daha sonra da suçu hep toplumdaki başka bireylere ya da başlarındakilere atarlar. Sorumluluk almamak ve şikayet etmek daha kolaydır.

            İsrailoğulları lânetlendiler. Peki, sebepleri soyları mıydı? Topluluk olarak tek bir soydular. Fakat, bu onların ismi. Lânetlenen ise, karakterleri. O karaktere sahip oldukları için lânetlendiler. İkiyüzlü oluşları ve başkalarını da kendi kültürlerinde bozmaları yüzünden.
        
    Lânetlenmek için gerçekten hukuk sistemini, adaleti, egemenliği, vicdanı yani insanı insan yapan özelliklerinden uzaklaşmak gerekir.

(Devam edecek...)



OĞUZ DOĞRUYOL

odogruyol [*] gmail.comhttps://twitter.com/#!/odogruyol

1 yorum: